Dolar 34,7451
Euro 36,5162
Altın 2.951,03
BİST 9.827,23
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 11 °C
Hafif Yağmurlu

TARİHE ŞAN VEREN 42’NCİ ALAY VE 42’NCİ ALAY ÇEŞMESİ

25.12.2022
453
A+
A-
TARİHE ŞAN VEREN 42’NCİ ALAY VE 42’NCİ ALAY ÇEŞMESİ

Hazırlayan: İsmail Tosun Saral [1]

Ordu Hayat Gazetesi, 26.8.2021, sayı: 1519,s.1

TARİHE ŞAN VEREN 42’NCİ ALAY  VE 42’NCİ ALAY ÇEŞMESİ

1951-53 yılları arasında Gelibolu’nun Kavak Köyü’nde 42’nci  Piyade Alay Komutanı olarak görev  yapmış  rahmetli babam Tümgeneral Ahmet Hulki Saral’ın ( P. 1340-7)  aziz hatırasına- [2]

            Askerî tarihimize şan veren 27’nci, 57’nci, Gazze’yi savunan 79’ncu Alaylarımız gibi birçok şanlı alaylarımız bulunmaktadır. Bunlardan birisi de 42’nci Piyade Alayı’dır. Bu Alay’ımız dört büyük cephede şerefle görev yapmış, sancağı birkaç defa altın ve gümüş kahramanlık madalyası ile donatılmıştır.

Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı belgelerinde 42’nci Alaya ait bölüm aynen şöyledir; “Yüksek alınlı, yüksek şerefli, kahraman 42’nci Piyade Alayı daima askerlik tarihinin birincisidir. Ve bu Alay ebediyen iftihar edilecek tarihi bir şöhrete sahiptir.” [3]

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Gelibolu’nun Kavak Köyünde konuşlanmış olan  2’nci Kolordu, 4’ncü Tümen’e bağlı olan Alay  1953/54 yılları arasında  görülen lüzum üzerine  tabur  tabur  önce Keşan’a taşındı.  Sonra da Uzunköprü’ye nakledildi. 

Son yıllarda bazı alaylarımız lağvedildiler, tabur seviyesine indirildiler. Bunlardan birisi de Şanlı 42’nci Piyade Alayı’dır.   Değişen askeri stratejilere göre “alayların hantal olduklarından,  daha  süratli  ve  kesin  hareket  edebilmek  için  tabur düzeyine indirildikleri” söylenebilir. 

Bula bula tabur seviyesine indirmek için 42’nci Piyade Alayı’nı  buldular.   Balkan, Çanakkale, Medine  Müdafaası  ve  İstiklâl Savaşımızda çarpışmış, sancağı şeref madalyaları ile ödüllendirilmiş 42’nci Piyade Alayı’mız tabur oldu, adı silindi. Çok acı!
           42’nci Piyade Alayı 1992 yılının Haziran ayında lağvedilerek 4’ncü Mekanize Piyade Tugayına bağlı 1’nci Mekanize Piyade Taburu olarak adlandırılmıştır.

42’nci Piyade Alayı’nın son Komutanı 1990-92 yılları arasında görev yapan Kurmay Albay Osman  Pamukoğlu”dur. ( Emekli Tümgeneral) Bu vesile ile Alayda komutan olarak   1984-1987 yılları arasında görev yapan  Emekli Orgeneral Tuncer  Kılınç (P.1960-Ord-6)  ile rahmetli Tümgeneral Cemalettin Akbulut’u  (P.1337(1921)-105) ve Sakarya Meydan Muharebesi’nin 100’ncü yıl dönümünü kutladığımız bu günlerde bu mübarek Alayımızı  ve bu Alayımızda görev yapmış olan bütün Mehmetleri hayır ve rahmetle  anıyorum.

1879`da Bağdat`ta kurulan 42’nci Piyade Alay Bağdat, Basra,  Kerbelâ,   Kut’ül Amâre  bölgelerinde çıkan isyanları  bastırmış ve çatışmalara katılmıştır.

Balkan Savaşı’nda 42’nci Alay
           16 Ekim 1912 de Balkan Savaşı başladığı zaman 42’nci Piyade Alayı Rumeli  Batı  Ordusu  emrinde  Ustruma  Kolordusuna  bağlı olarak  Cuma-i Bâlâ’da  bulunuyordu.  Bir dağ topu bataryası ile takviye edilmişti. Bu nedenle Alaya Cuma-i Bâlâ Müfrezesi de deniyordu.  Müfreze komutanı Yarbay Salih Zeki Bey’di. 1887 yılında Harbiye’den piyade subayı olarak mezun olan Salih Zeki Bey 1914 de emekli oldu.

18 Ekim 1912 günü üç tam piyade tugayından oluşan Bulgar 7’nci “Rila” Piyade Tümeni hududu geçerek, altı batarya  ile  Lisiye  tarafından, büyük bir kısmı da   kuzeyden olmak üzere, Cuma-i Bâlâ’daki  42’nci Alay’a saldırdılar. İlerleyen  Bulgarlar  çok sayıda  silahlı sivil  Bulgarlarla takviye edilmişti. Tek başına bir Türk Alayı ve dağ topu bataryasına karşı düşman büyük bir üstünlük sağlamıştı.   

Müfrezemiz   kasabanın kuzeyinde  tutuştuğu muharebede kademeyle geri çekildiği sırada,  yerli Bulgar halkın hücumu ve baskısı altında kalarak dağıldı. Dağ topu bataryamız kısmen Bulgarların eline düştü ve Cuma-i Bâlâ Bulgarlar tarafından işgal edildi. Perişan bir hale geri çekilen 42’nci Alay’ı, düşman takip etti. Ertesi gün, 42’nci Alay  kısmen   Simitli’nin  güneyinde toplanmaya çalıştı  ise de  çok fazla dağıldığı için daha da güneye çekilmek zorunda kaldı.  Bulgarlar   Simitli’yi  ele geçirip tahkime başladılar. 

42’nci Alay’ın düştüğü korkunç son Batı Ordusu Komutanlığı’nın verdiği yanlış emirden zuhur etmişti.[4]  Buna rağmen, Yarbay Salih Zeki Bey bozulan müfrezemizi yeniden düzene soktu. Cephe hattımızın sağ kanadını güvene aldı. Kendisine taarruz eden düşmanın sol kanadını yendikten sonra,  Razlık tarafından yan ve gerisine yaklaşan Bulgarları dağıttı ve bir hayli de takip etti.

42’nci Alayın bağlı olduğu 14’ncü Piyade Tümeni,  28 Ekim 1912 de Ustruma Kolordusu emrinden alınmış, Selânik Bölgesini savunma görevini üslenmiş ve trenle güneye Selânik’e süratle bir intikali müteakip 31 Ekim 1912 de yerine varmıştı.

İlk gelen 40’ncı ve  41’nci  Piyade Alayları, derhal  8’nci Mürettep Kolordu’nun  en sağ kanadındaki Yenice   köyüne konuşlandırıldılar. 14’ncü Topçu  Alayı’nın üç, 13’ncü Topçu Alayı’nın  ise iki bataryası  piyadeye eşlik ediyordu. Köye gönderilen  Katerin  Redif  Alayı’da  14’ncü Piyade Tümeni emrine verildi.

42’nci Piyade Alayı’na ve 14’ncü   Topçu Alayı’nın kalan bataryalarına da, geldikleri vakit Yenice’ye konuşlanmaları emredildi.

Yunan Piyadesi 1 Kasım 1912 günü saat  09:00’da  Ballıca Çiftliği yakınında  Türk  unsurlara hücum ederek Yenice Muharebesi’ni başlattı. Yunanlılar Topçu desteği ile  saldırdılarsa  da  14’ncü Topçu Alayı’nın iyi idare edilen  karşı ateşi Yunanlıları paramparça etti. Saat  16:00  olduğunda Yunan tümeni taarruzu durdurulmuştu.[5]  Bu arada; 6’ncı Yunan Piyade Tümeni, 14’ncü Piyade  Tümenimiz  hattının  sağ kanadına saat 16:00 da taarruz etti.  Bu cepheyi 42’nci Piyade Alayı savunmakla görevli idi. 42’nci Piyade Alayı cepheye geç gelmiş ve henüz yerleşmişti. Zor  durum  ihtiyattaki  Karakova Redif Taburu yardıma sevk edilince değişti ve Yunan saldırısı püskürtüldü. 

Yunanlılar,  2   Kasım  1912  günü  saat 02:30 da  yeniden taarruza kalktılar.  Yarım  saat  sonra  Yunan  4’ncü Piyade Tümeni 42’nci Alay cephesine saldırdı.  Güçlü  Yunan  taarruzları karşısında  cephemiz çöktü. Saat 21:00 olduğunda önce 41’nci Piyade Alayı,  sonra da 42’nci Piyade Alayı geri çekilmeye başladılar.

8 Kasım 1912 günü Selânik teslim oldu. Ertesi gün Yunan birlikleri şehri işgal ettiler. Mürettep 8’nci Kolordu ve Ustruma Kolordusu karargâhıyla toplam 25 bin askerimiz esir düştüler. Bu esirler arasında  Selânik’i  savunmakla görevli 42’nci Alay’da vardı.

Çanakkale Cephesi [6]

Balkan Savaşı faciasından  sonra  42’nci Alay İzmit’te yeniden teşkil olundu. Komutanlığına Piyade Binbaşı Ahmet Nuri  Bey  atandı.[7]

24 Temmuz  1915  tarihinden  sonra  yarımadaya gelen Piyade Binbaşı Ahmet Nuri Bey    komutasındaki  42’nci Piyade Alayı, Saroz Grubu emrine verilerek  1 Ağustos 1915 günü  Koca Çeşmeyle  Cemil Bey Çeşmesi  arasına yerleşti. Daha sonra,  görülen lüzum  üzerine  Seddülbahir’e  Güney Grubu cephesine gönderildi. 6-13 Ağustos 1915 günü  cereyan  eden  Seddülbahir Bölgesi muharebelerine 14’ncü Tümenin  solunda, Çanakkale Boğazı kenarında, çarpıştı.

7 Ağustos 1915 sabahı saat 08:30 da Fransızların kara  ve  deniz  topçusu  14’ncü Tümenimizin cephesine bombardımana başladı. Saat 10:50 de tüm  14’ncü Tümen cephesine yönelen Fransız taarruzu başladı. Saat 11:00 de bir kısım Fransız kuvveti 42’nci Alay’ın sağ  kanadında  bulunan  1’nci tabur cephesindeki siperlere girmeyi ve hatta  Kansızdere’ye doğru  ilerlemeye başladılarsa da açılan Türk ateşiyle yok edildiler. 42’nci Alay’ın yaptığı karşı hücumla  siperlerimize  giren Fransızlar süngülenmiş, bir kısmı da  kaçarak canını kurtarabilmişti.   42’nci Alay’ın sol  kanadında  bulunan 2’nci Taburu saat 12:55 de cephesine hücum eden  Fransızları karşı  süngü ve bomba hücumlarıyla  durdurduktan sonra coşmuş ve bölükler kendiliğinden, hücumu sürdürmüşlerdi.  Bu karşı hücum  sonrasında  Yassıtepe üzerindeki  Fransız siperlerinden 200 m uzunluğundaki bir kısım, 42’nci Alay 2’nci Tabur’unun eline geçti. Ancak,  Fransız topçu ve makineli tüfeklerinin yoğun ateşi altında barınmanın  olanaksızlığını  gören  Tabur  Komutanı   eski mevzilerine çekilmeyi uygun gördü. Bu harekattan sonra Seddülbahir kesimindeki İngiliz ve  Fransız  birlikleri   Çanakkale  Kara Muharebelerinin  sonuna kadar (8/9 Ocak 1916)  hiçbir ciddi harekete girişmediler. [8]   

42’nci Piyade Alayı’nın müftüsü, çarpışmaların en fazla şiddetlendiği ve subayların çoğunun şehit düştüğü bir anda   alayının başına geçerek  alayı hücuma kaldırmıştı.[9]

42’nci Alay Çanakkale Kara Savaşlarında gösterdiği yararlıklar dolayısıyla Alay Sancağı  Harp Madalyası ile ödüllendirilmiştir. Gümüş İmtiyaz Madalyası ise 10 Nisan 1916 da bizzat Fahrettin Paşa (Tümgeneral Türkkan) tarafından   merasimle  Medine’de takıldı.

Alayın  son  kumandanı  Osman Pamukoğlu kitabında;
           “42’nci Alay 1915`te  Çanakkale’de Kerevizdere muhaberelerinde; düşmanlarının bile büyük takdirlerine mahzar olacak ölçüde savaşarak Çanakkale zaferinin birinci derece kahramanları sırasına geçmiştir. Çanakkale`de dört taburlu olarak muharebe eden Alayın zayiatı; subay ve er olarak 991 şehit, 2486 yaralı ve 168 kayıptır. Alay Osmanlı ve Mecidiye madalyaları ile taltif edilmiştir.”   diye yazmıştır. [10]

Gelibolu Yarımadası su kaynakları bakımından fakirdir. Yer altı su kapasitesi kısıtlı ve oldukça derindedir. Derinliği 100 metreden fazla sontaj kuyusu açılmış olsa bile su çıkmaz. Su çıksa bile tuzlu veya kireçlidir. Boğaza ya da Saroz Körfezine dökülen dereler yaz mevsiminde kururlar.[11]  Mevcut su  kaynakları   hazarda bile yerli halkın su ihtiyacını  karşılamakta zorlanırken,  tüm 1915 yılı boyunca yarımada da toplanan yarım milyona yakın düşman ve Türk askerlerinin gerek siperlerde  bulunanlarına,  gerekse çeşitli  sahra hastanelerin de ilk tedavileri yapılan ve şifa bekleyen binlerce yaralının kuru dudaklarına bir damla olsun bile su verebilmek oldukça zordu. Buna rağmen Türkler su bakımından düşmana göre daha avantajlıydılar. Çünkü bulundukları mevkilerde su kuyuları, çeşmeleri vardı ve  köylerden de su sağlamaları daha kolaydı.

               Gelibolu Yarımadasının Anafartalar bölgesinde  Ali Bey Çeşmesi, Sülecik Çeşmesi, Yeni Çeşme,  Turgut Çeşme gibi çeşmeler bulunur.[12] Bu çeşmelerden biri de , Çanakkale Kara Muharebeleri sırasında  42’nci Alay Komutanı Piyade Binbaşı Ahmet Nuri Bey (Tuğgeneral Diriker) [13]  tarafından inşa edilen çeşmedir.  Diriker Paşa hatıralarında inşaatı şöyle anlatmaktadır:

Alayda gayri müslim  ehl-i sanat  efradıyla  Soğanlıdere’de  yontma taştan  iyi bir çeşme yaptırdım. Kitabesinde “Kerevizderesinde şehit düşmüş 42’nci Alay ümera, zabitan, efrat ruhlarına fatiha” diye yazdırmıştım. “Nuri Bey Çeşmesi”  diye yazılıdır. Ancak, Kitabe metni şöyledir: “Kırkikinci Alay Komutanı  Nuri Bey Çeşmesi. Kerevizdere yamaçlarında şehit düşen alay zabitan  ve efradı ervahına fatiha. Çanakkale  1331-1333” [14]

Çeşme 1950-52 yılları arasında Gelibolu’nun Kavak köyünde konuşlanmış bulunan 42’nci Alay’ın komutanı Kurmay Albay Ahmet Hulki Saral tarafından üzerine “42’nci Alay Çeşmesi” kitabesi  yazılarak onarıldı.

            Bu gün çeşme yok olmuştur! Kim tarafından, ne zaman yok edildiği  bilinmemektedir. Yılların ihmali ile tahrip olduğunu zannetmiyorum. Muhtemelen Çeşme yakınından geçen yeni yol yapımı sırasında bilinçsiz bir müteahhit tarafından yok edildiği kanısındayım. Bilinçsiz müteahhit çeşmenin taşlarını işaretleyip  yolun kenarında yeniden inşa etse idi büyük bir vatan hizmeti yapacaktı. Heyhat!

Hicaz’da

Çanakkale’den düşman çekildikten sonra 42’nci Alay, önce Çekmecelere sonra Üsküdar’a (Bağlarbaşı’na) naklolundu. Suriye-Filistin cephesinde bulunan  4’ncü  Ordu   emrine verildiğinden,  Üsküdar’dan Halep’e oradan da Der’a’ya intikal etti. 

5 Haziran 1916 da Hicaz’da  Arap ayaklanması başladı. Medine’yi savunan Fahrettin (Tümgeneral Türkkan) ve Basri (Noyan) paşaları takviye etmek için,  yedi sekiz bin mevcudunda bir Cenup  Müfrezesi  kurulması kararlaştırıldı. Bu görev 42’nci Alay’a verildi.  Daha sonra Alay’a Birü’s- Sebi’den  bir batarya top ve telsiz telgraf müfrezesi ile  Akel (Develi Hicaz Jandarması) ve kafile kolları  iltihak etti. Binbaşı Ahmet Nuri Bey  komutasındaki  müfreze  ilk kafile olarak trenle Medayin Salih’e [15] hareket etti.

Müfreze 8/9 Haziran 1916 günleri Medine’ye ulaştı ve 130’ncu Alay’la birlikte iki koldan,  25/26  Haziran 1916 günü  Medine ve  cıvarını Mekke Emiri  Şerif Hüseyin’in oğulları  Faysal ve Ali’nin   yönettiği asi Araplardan temizlemek üzere El İlave doğrultusunda harekete geçti. Cehennem Dağı ve Bir-i Ali’yi tutmuş olan asilere büyük darbe vuruldu  ve onların Gayir  yönüne  kaçmalarını sağladı. Bu başarılı ilk darbenin,  gerek Medine halkı, gerekse çevredeki Bedevîler üzerindeki etkisi büyük olmuştu.

Asi Araplar Ali yönetiminde Gayir’de sarp bir yerde mevzilendiler. Bu yerin de temizlenmesi gerekiyordu.  42’nci Alay,  18/19 ağustos 1916 da asilere taarruz etti ve onları  güneye attı. Ali, dağınık ve perişan bir halde Gayir’den çekilmek zorunda kaldı. 42’nci Alay’ın şiddetli baskısı altında burada da tutunamayan Araplar  daha  güneye  Resülgarb’e  çekildiler. 23 Ağustos 1916’da  kuzeyde olduğu gibi güney bölgesi de  tamamen temizlenmiş oluyordu.[16] 

42’nci Alay Hicaz harekâtında El’alave’de,  Aşar Boğazı’nda,  Nusruaziz civarında, Gayer’de,  Maciz’de  anlatılamaz zorluklar ve yokluklar  içinde  pek kahramanca  muharebeler yaparak  asilere ve İngilizlere  karşı Türk  sancağının şerefini  korumuş ve bir çok subay  ve neferi  şeref meydanında  şehit düşmüştü. Bu nedenle 4’ncü Ordu Komutanı Ahmet Cemal paşa tarafından Alayın pek muhterem  sancağı  gümüş imtiyaz madalyası ile ödüllendirilmiştir.  Ahmet Nuri Bey kaymakamlık  (yarbay) rütbesine yükseltildi.
          Bir süre sonra hastalanarak yurda geri gönderilen  Kaymakam Ahmet Nuri Bey’in yerine Alay komutanı olarak  Binbaşı Ali Saip Bey atandı.

31 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesiyle Osmanlı Devleti savaşa son verdi. Buna rağmen Medine’yi savunan Fahrettin Paşa teslim olmadı ve 72 gün daha direndi. Yiyecek, ilaç ve cephanenin bitmesi üzerine Medine’deki askeri birliklerimiz 13 Ocak 1919’da teslim oldular.

            Millî Mücadele

1920 yılı sonbaharında Giresun ve Havalisinde bir piyade alayı kurulması lüzumu ortaya çıktı. Çünkü Pontuslu Rumlar her türlü eşkıyalık ile Türk ahaliye zulüm yapıyorlardı. Millî  Savunma Bakanı Mustafa Fevzi  Paşa’nın  (Mareşal Çakmak) emri ile Genelkurmay Başkanlığı da 19 Aralık 1920 tarihli yazısıyla merkezi Giresun olmak  üzere  Doğu  Cephesi Komutanlığı’na bağlı bir piyade alayının  kurulmasını onayladı.  12 Ocak 1921 tarihinde teşkil edilen Alay’ın Komutanlığına Giresun Kaymakamı  ve   Askerlik Şubesi Başkanı  Binbaşı Hüseyin Avni Alparslan atandı [17] “Giresun Nizamiye Alayı”  veya “Giresun Gönüllü Alayı” olarak adlandırılan  Alay; 20 Nisan 1921 tarihinde 15’nci Tümen emrinde görevlendirilmek üzere Samsun’a sevk edildi ve 15’nci Tümen’e  katıldıktan sonra 42’nci Alay adını aldı,  Samsun ve çevresi ile Karadeniz kıyı şeridinin iç kesimlerinde katliam yapan Pontus Rum çetelerini sürdürdüğü  çatışmalarda  etkisiz bir duruma getirdi.

6 Mart 1921 de Sivas dolaylarında  başlayan  Koçgiri Aşireti İsyanının bastırılması için, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti,  Topal Osman Ağa’nın  komuta ettiği 42’nci ve 47’nci Giresun Alaylarını  görevlendirdi. İsyan Haziran 1921‘de tamamen bastırıldı.

Alay 14 Temmuz 1921 günü Batı Cephesine gitmek üzere Samsun’dan Ankara’ya hareket etti.  Yol üzerinde rastladığı Rum ve Ermeni  çetelerini de yok ederek, 20 Ağustos 1921 de 1073 kişilik mevcudu ile Ankara’ya ulaştı. Alayın mevcudu daha sonraki katılımlarla yaklaşık 2000 kişiye kadar çıktı.

Sakarya  Nehri boyunca cereyan eden muharebeler  sırasında, 4’ncü Tümen’e bağlı 42’nci, 47’nci Alaylar ve Ankara’dan takviye gönderilen Meclis Muhafız Taburu,  Haymana üzerinden Ankara’ya sarkmayı düşünen Yunan Ordusu ile Mangaltepe-Taşlıtepe -Gökgöz mevkiinde  göğüs göğüse savaştı.  Mangaltepe’de büyük kahramanlık gösterdi, Taşlıtepe sırtlarını kanlarının son damlasına kadar savundular. Alayda sadece 79  kişi sağ kaldığından ve  subay kaybı çok fazla olduğundan komutayı bir yedek teğmen üstlendi.

Bu  muharebelerde  Mangaltepe- Gökgöz mevkiinin güney sırtlarında,  28 Ağustos 1921 günü yaralanan Alay komutanı  Binbaşı Hüseyin Avni Alparslan  iki gün sonra 30 Ağustos 1921 Salı günü  hakkın rahmetine kavuşmuştur. Daha sonra yeniden teşkil edilen Alay’a  Binbaşı Ali Sakıp Bey komutan olarak  atandı.[18]

26 Ağustos 1922’de Yarbay A. Nedim Bey [19] komutasındaki 42’nci Alay Büyük taarruza iştirak ederek, kendisine  hedef olarak verilen  Elvanlar  bölgesini ele geçirmiş, Güzelim Dağ Muharebesini kazanmış ve kaçan düşmanı takip ederek 400 kilometre yol yürümüş ve İzmir’e ulaşmıştır.
         Yüce Allah 42’nci Piyade Alayı’nda askerlik yapanlardan razı olsun! Ben çoktandır razıyım.

[1] Emekli İş Bankası Müdürü, Türk Macar Dostluk Derneği Başkanı, Araştırmacı Yazar, Macaristan Şovalyesi.

[2] Tümgeneral Ahmet Hulki Saral  (1340-P.7) 1905 yılında Eski Manastır  Vilayeti’mizin  Serfice Sancağı’nın Kozana Kazası’nın Sofular Köyü’nde doğdu. Babası 97’nci Alay İmamı Köprüköy şehitlerinden Hoca İsmail Hakkı Efendi, annesi Fatma Hanımdır. 1924 yılında Harp Okulundan, 1932 yılında Harp Akademilerinden mezun oldu. Türk Ordusu saflarında  kıt’a subaylığı ve kurmay subay olarak hizmet verdi.1947-50 yılları arasında Çanakkale Müstahkem Mevki Kurmay başkanlığı, 1950-53 yılları arasında Gelibolu‘nun Kavak Köyünde 42nci Piyade Alay Komutanlığı, 1954 yılında Gelibolu’da 4ncü Tümen Komutan vekilliği yaptı. Bu görevde iken Tuğgeneral rütbesine terfi etti. 1955 yılında Askeri Müze Müdürlüğü görevine getirildi. 1945 yılından beri kapalı olan Askeri Müzeyi yeniden düzenleyerek bugünkü güzide durumuna getirdi. Atıl olan Mehter takımını yeniden düzenleyerek iftihar edilecek bir duruma getirdi. 1958 yılında Van’da 21’nci Seyyar Jandarma Tugay Komutanlığı yaptı. 1959 yılında Tümgeneralliğe terfi etti. Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi Başkanlığına getirildi. Bu görevde iken resmi askeri harp tarihimiz yazılmaya başlandı. 1960 Darbesi ile birlikte bütün Türk generalleri gibi emekli edildi. Fethiyeli Hacer Cenan Saral (1919-1979) ile evlendi, İsmail Tosun Saral ve Osman Yavuz Saral (Bakırköy, 1947-Ankara 31.3.1978) isimli iki oğul babasıydı. 1’nci ve 2’nci Dünya Harbinde Alman ve Rus Ordularının Sevk ve İdaresi, Ermeni Meselesi, İstiklal Savaşında Güney Cephesi, Vatan Nasıl Kurtarıldı?  adlı  kitapları bulunmaktadır.

[3] Osman Pamukoğlu, Unutulanlar Dışında Yeni Bir şey yok. İstanbul, 2004 Harmoni Yayınları  

[4] Mareşal Mustafa Fevzi Çakmak, Batı Rumeli’yi Nasıl Kaybettik? Yayına Hazırlayan: Ahmet Tetik,  Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Genel yayın: 2235, İstanbul, 2011, s.252

[5] Edward J. Erickson, Büyük Hezimet, Çeviren: Gül Çağalı Güven, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2003, s.280-283

[6] Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, c. V, 3.kitap, s.274-278, 301

[7] Tuğgeneral Ahmet Nuri  Diriker: (P.1312(1896)-23)  Baba adı : Necip,  Doğum Yeri ve Tarihi Rusçuk: 1291/1877  30 Ağustos 1929 da Tuğgeneral oldu.19.05.1931 de emekliye ayrılmıştır.

[8] Ahmet Diriker, Cephelerde Bir Ömür, Tuğgeneral Ahmet Nuri Diriker’in Anıları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2013,s.55

[9] Mustafa Birol Ülker, Asker İmamlar, Tarih ve Medeniyet Dergisi, Nisan 1999, Tarih ve Düşünce Mart, 2003.

[10] Osman Pamukoğlu,a.g.e.

[11] Yrd. Doçent Dr. Okan Yaşar , Gelibolu Yarımadası tarihi Milli Parkı, Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Türk Coğrafya Dergisi, sayı:36, s.171, İstanbul, 2001

[12] Selim Meriç, “Bir Yudum Su, Anafartalar Çeşmeleri”,www.geliboluyuanlamak.com

[13] Tuğgeneral Ahmet Nuri DİRİKER: (P.1312 (1896) -23)  Baba  adı : Necip,  Doğum Yeri ve Tarihi Rusçuk/ 1291/1875 . Harp Okulunu  bitirerek  Selanik’te 17’nci Tümene atandı. 1903’de Yüzbaşılığa terfi etti. 1908 de Koçana Mevki Komutanı iken İstanbul’a yürüyen Hareket Ordusuna Tabur komutanı olarak katıldı. 1910 da taburuyla Yemen’e gitti. 1911’de Binbaşılığa terfi ettirildi. Birinci Dünya Savaşı başlangıcına kadar Yemen’de, Çanakkale cephesinde savaşın başlangıcından bitimine kadar 42’nci Alay Komutanı olarak görev yaptı. Daha sonra Alayı ile birlikte Hicaz’a Medine savunmasına gönderildi. 1916 de Yarbaylığa terfi etti.  Milli  Mücadeleye  Tugay ve Tümen komutanı olarak iştirak etti. 1921 de Albaylığa, 30 Ağustos 1929 da Tuğgeneralliğe terfi ettirildi. 1929 da 7 enci Tümen’e Tugay Komutanı olarak tayin edildi. Bu görevdeyken 19.05.1931 de emekliye ayrılmıştır.
Katıldığı  savaşlar   : Osmanlı-Yunan Savaşı, Bulgar İsyanı, Arnavutluk İsyanı, Yemen, Asir,  Sana,  Amra  Muharebeleri, Çanakkale – Kerevizdere Savaşları, Hicaz Muharebeleri, İstiklal Harbi (Sakarya Savaşı, Mangal Dağı, Köse Abdal, Dua Tepe, Kartal Tepe, Köseler Geçidi), Doğu İsyanları (Şeyh Sait, Haco, Deh, Pervari isyanları.)Aldığı nişan ve madalyalar: Yunan Madalyası (1314), Harb-i Umumi Madalyası (1916), Gümüş Liyakat Harp Madalyası (1918), Kılıçlı Üçüncü Mecidi Nişanı, İstiklal Madalyası(1926)

[14] Cephelerde Bir Ömür Tuğgeneral Ahmet Nuri Diriker’in Anıları, Hazırlayan :  Ahmet  Diriker, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları: 2658, Ocak, 2013, s.57

[15]  El Hicr (kayalı arazi) bugün Mada’in Saleh/ Medain-i Salih (Salih’in şehirleri), olarak bilinen bölge, Kur’an-ı Kerim’de adı geçen ve Semud kavmine gönderilen Salih peygamberin yaşadığı bir yerdi. El Hicr bölgesi, merkezi Ürdün’ün Petra kentinde bulunan Nabataean (Nebt) uygarlığının devamıydı. Petra’nın güneyinde bulunan bölge, Nebt tüccarlarının, çiftçilerinin, mühendislerinin ve zanaatkârlarının merkezi konumundaydı. Bugün bu bölgede, milattan önce birinci yüzyıla ait iyi korunmuş görkemli kabirler ve resimler bulunuyor.

[16] Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, c. VI, s. 193

[17] Hüseyin Avni Alparslan 1877 yılında Tirebolu’da doğdu.   ( P.1316 (1901)-36) 1904 yılında Jandarma sınıfına geçti.

[18] İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, s.279

[19] Görgülü s.293

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.