Tarihsel Sürecinde Çanakkale Boğaz Savunması
Hüseyin ARABACI
Çanakkale Boğazı, Ege ile Marmara Denizini birbirine bağlayan suyoludur. Asya ile Avrupa kıtalarını ayıran Çanakkale Boğazı’nın savunulması tarihsel sürecinde bölgeye hâkim olan devletlerce önem verilerek yürütülmüştür. Eskiçağ’da Sestos ve Abidos Kalelerinin inşası kıyı hattındaki Gelibolu gibi bazı yerleşimlerin surlarla çevrilmesi ve gümrük noktaları oluşturulması da yine bu önem içerisindeki çabalardandır.
Osmanlı’nın bölgeye hâkim olmasının ardından endaht esaslı savunma amaçlı tahkimat yapıları ise Fatih Sultan Mehmet döneminde inşa edilen iki kale ile başlamıştır. Bu dönemde Anadolu yakasında inşa edilen Kale-i Sultanî ile Avrupa yakasında inşa edilen Kilidü’l Bahr adlı iki kale bu önemli suyolunun hem korunmasını ve hem de gümrük noktası olarak kontrolünü sağlamıştır.
Yakınçağa kadar olan döneme kadar boğaz hattında ilave kaleler (Kumkale, Seddülbahir vd.) inşa edilerek tahkimat güçlendirilmeye gayret edilmiştir.
Dünyada genel anlamda kabul edilmiş olan savunma yapısı olan kalelerde meydana gelen değişiklikle kalın ve yüksek surlardan oluşan kale yapılarının tabya haline dönüştürülmesi ile başlayan gelişim sürecinde boğazdaki kaleler ve çevreleri de tabya haline getirilmiş ve ilave tabya yapıları inşa edilmiştir.
III. Selim döneminden başlamak üzere II. Abdülhamid’e kadar olan süren dönüşüm ve gelişim, 1800’lü yıllardan itibaren dünya genelinde sürdürülen çalışmalar sonucu savunma konseptlerinde yaşanan değişimle yapı yerine silah sistemleri kullanılarak sürdürülmüştür.
Sanayi devriminin ardından gemi ve silah sistemlerinde yaşanan geliştirme çabaları ve yeni silah türleri üretim çalışmaları içerisinde kıyı ve boğaz gibi yerlerin savunulması için birbirini destekleyen silah sistemlerinden oluşan konsept savunma düzenleri öne çıkmaya başlanmıştır.
Dünya savunma ve silah sistemleri üzerinde yaşanan geliştirme çabaları, Osmanlı Devleti’nce de dikkatle takip edilmiştir. Gelişmeler yabancı ülkelerdeki Osmanlı elçilikleri ve askeri ataşelikler tarafından raporlanmıştır. Ahmet Muhtar Paşa yaşanan gelişmeleri takip edenlerin başında gelmektedir.
Ahmet Muhtar Paşa’nın silah sistemleri ve yapılarındaki tespitlerini dokümante ettiği görülmekte olup günümüzde kitapları askeri tarihçiler için hala yegâne önemli kaynak durumundadır. Onun tespitleri arasında kıyı ve boğaz gibi yerlerin savunulmasında yüzer unsur olan gemileri önleme çabasında denizde mayın silahı ana unsurdur.
Mayınlardan oluşan hatları korumak üzere ise kıyı bataryaları (top) da ikinci savunma unsurudur. Üçüncü unsur ise gerek toplara hedef gösteren gerekse de mayın hatlarını temizleme teşebbüsünü caydırmak için aydınlatma sağlayan projektörlerdir. Bu üç unsur aynı zamanda birbiri içinde caydırıcılık sağlar. Zira boğazı geçme teşebbüsünde bulunacak gemiler, kıyı hattındaki topları susturmak üzere menzil içine yanaşma mesafesini mayın hatları nedeniyle sağlayamazken topların atışı sayesinde de mayın tarama harekâtı icra edilemez.
Özellikle geceleri de projektörler hedef tespitinde mayın hatları için caydırıcılık sağlarken top atışları içinde hedef tespitine hizmet eder. Çanakkale Boğazı’nın savunma yapısı da kaleler ve tabyaların yanında işte bu üçlü savunma konseptiyle oluşturulmuştur.
Çanakkale Boğazı’nda mayıncılık tarihi bakımından erken dönemde, Prusya-Fransa Harbi (1870-1871)’nde Çanakkale Boğazı’na mayın yerleştirilmiş durumdadır. 1898 yılında Çanakkale Boğazı’nda mevcut mayın hatları ile hatları yerleştirilen projektörler ve Nordenfelt Bataryası’nın yeri, Telgraf Mühendisi Mehmed Emin Efendi tarafından çizilen haritada gösterilmiştir.
Osmanlı-İtalya Harbi (1911-1912) döneminde de Çanakkale Boğazı bu savunma konsepti korunmuştur.
Çanakkale Muharebeleri döneminde Boğaz Savunması; mevcut mayınların yeni sistem otomatik mayınlarla değiştirilmesi, menzili daha yüksek ve etkili kıyı toplarının tabiye edilmesi ve ilave projektörlerin devreye sokulması ile güçlendirilmiştir.
18 Mart 1915 tarihine Birleşik Filo’nun Boğazı geçme teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlanmasında Boğaz hattındaki bu üçlü savunma silah organizasyonu (mayın-kıyı topu-projektör) etkin ve caydırıcı güç olmuştur. Hâlbuki bu dönemde özellikle İngiltere su altı silahlarından olan mayın silahını, daha modern ve hareketli bir tür olarak ortaya çıkan torpidoya karşın ilkel bulmuştur. Buna rağmen Osmanlı’nın deniz harekâtlarında ucuz ve daha pratik bir silah olarak görülen deniz mayını kullanmayı sürdürmesi ve savunma sisteminde bu silahı merkeze alması 18 Mart 1915 Deniz Zaferinin kazanılmasıyla bu kararın ne kadar isabetli olduğunu göstermektedir.
1915 Çanakkale Boğaz Savunması, Dünya Harp Tarihi’nde taktik ve savunma stratejisi bakımından örnek olarak yerini almıştır.
18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi’nin 108. Yıldönümüne yaklaşırken Aziz şehitlerimizi ve gazilerimizin aziz ruhlarını saygı ve minnetle yâd ediyor. İçinde bulunduğumuz üzücü durumdan dolayı depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet kederli ailelerine başsağlığı diliyoruz.