Dolar 34,7880
Euro 36,7924
Altın 2.950,23
BİST 9.935,96
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 15 °C
Hafif Yağmurlu

Çanakkale Boğazı Tahkimatı

27.02.2023
1.668
A+
A-

Bayram AKGÜN

Çanakkale Boğazı’nın Özellikleri

Çanakkale Boğazı, Asya ve Avrupa kıtaları ile Ege Denizi ve Marmara Denizi arasında Kuzeydoğu-Güneybatı yönünde kıvrılarak uzanan bir suyoludur. Yaklaşık 70 km’lik bir uzunluğu sahip olan bu suyolu asırlardır önemli geçiş ve ticaret yollarından biri olma özelliğini her zaman korumuştur.

Google Earth üzerinde Çanakkale Boğazı’nın Görünümü

Boğaz’ın en geniş yeri yaklaşık 7–8 km. ile Anadolu Yakası’nda bulunan Erenköy Bölgesi ile Rumeli Yakası’nda bulunan Tenger Bölgesi arasıdır. Boğaz’ın yaklaşık 1300 m uzunluğunda olan en dar yeri ise Fatih Sultan Mehmet’in de stratejik bir önem arz ettiği ve 1462–1464 yılları arasında karşılıklı olarak yaptırdığı Anadolu Yakası’nda bulunan Çimenlik Kalesi ile Rumeli Yakası’nda bulunan Kilitbahir Kalesi arasıdır.

Google Earth üzerinde Boğaz’ın en dar ve en geniş yerleri

Çimenlik Kalesi ile Kilitbahir Kalesi arasındaki mesafenin az olması buradaki akıntının hızını da artırmaktadır. Marmara’dan Ege Denizi’ne doğru denizin üstünde olan akıntı saatte 2 deniz mili hıza ulaşmaktadır. Fakat Boğaz’ın en dar noktası özelliğini taşıyan bu iki kale arasında ise bu akıntı 3.5 deniz miline kadar yükselerek boğazdaki akıntının en fazla olduğu nokta olma özelliğini sahiplenir. Ayrıca bu nokta ise boğazın en derin noktasıdır. Bu üst akıntının karşılığında suyun altında ise Ege Denizi’nden Marmara Denizi’ne doğru yine saatte 2 mil hızında ise ters akıntı meydana gelmektedir.

Çanakkale Boğazı’nın kıyıları kuzeyde Gelibolu (Rumeli Yakası) ile Çardak (Anadolu Yakası) arasında başlar. Gelibolu yarımadasında Rumeli kıyıları güney batıya doğru dere ağızlarında alçak, diğer yerlerde 300 m.ye varan tepeli kıyılar ile Bigalı Deresi’ne, en dar yerde Kilitbahir’e, sonra dar vadilerin ağzında küçük koylar oluşturarak Teke Burnu’na kadar devam eder. Çanakkale tarafındaki Anadolu Kıyıları ise güneye doğru alçak ve az bükümlü kıyılar halinde Nara Burnu’na, sonra alçak tepeler önünde birçok küçük koylar çizerek, Kocaçay-Kepez Burnu arasında yarım daire şekilli Sarısığlar koyuna doğru uzanır. Buradan kıyılar batıya dönerek Kumkale’ye kadar geniş bir yayçizer. Bu kıyı eski Menderes nehri ağzında biter.[1]

Çanakkale Boğazı’nın stratejik önemi birçok Osmanlı padişahı tarafından bilinmekteydi. Osmanlı padişahları farklı milletlerin de gözlerinin bu bölgede olduklarını bildiği için yoğun bir şekilde Çanakkale Boğazı’nın çevresine kaleler, tabyalar ve bataryalar inşa ederek boğazın savunmasını güçlendirmeye çalışırlar. Her gelen padişah bir önceki devirden kalan istihkamlara ilaveler, restorasyonlar yaparlar ve bunlara ek olarak yenilerini ilave ederler. Bu istihkamların güçlendirilmesinin bir sebebi de Çanakkale Boğazı’nın İstanbul’un kapısı durumunda olmasıdır. Karadeniz dışında İstanbul’a ulaşabilecek tek boğaz yolunun Çanakkale Boğazı olması bu kapının kilitli olmasını gerektirmektedir.

Çanakkale Boğazı, Akdeniz ile Karadeniz’i birbirine bağladığı ve Asya ile Avrupa arasında bir geçiş noktası olduğu için Karadeniz’in bir kilidi önemini taşımaktadır. Ayrıca ticari, stratejik ve iktisadi anlamda büyük bir öneme sahiptir. Bu kilidin kontrolünün de Osmanlı Devleti’nde olması birçok devleti huzursuz etmektedir.

Boğazlar, başkentin, hilafet makamının kapısı olmakla önemini birçok zamandan beri tasdik ettirmiş ve tarihte bu önemini defalarca fiilen göstermiştir.[2] Boğazlar bölgesine yapılabilecek saldırılara baktığımızda bu saldırıların Trakya’dan, Ege Denizi’nden ve Karadeniz’den yapılabileceği kesinlik içerir. 1915 Çanakkale Muharebeleri’nde de bunun bir örneğini görmekteyiz. İtilaf güçleri Ege Denizi üzerinden donanma ve kara güçleriyle saldırı düzenlemişlerdir.

Çanakkale Boğazı’nın Tahkimatı

Çanakkale Boğazı tarih boyunca önemini her zaman korumuş ve ele geçiren kişilerce de korunmaya çalışılmıştır. Çanakkale Boğazı’ndaki tahkimatlara baktığımızda özellikle ilk olarak Fatih Sultan Mehmet Han’ın eserleri dikkatimizi çeker. Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’u fethettikten sonra Çanakkale Boğazı’nın en dar yerine karşılıklı olarak 1462-1464 yılları arasında inşa ettirdiği Kilitbahir Kalesi ve Çimenlik Kalesi Osmanlı Dönemi Çanakkale Boğaz Tahkimatı’nın ilk örnekleridir.

1453 yılında İstanbul’un kuşatılması sırasında kent, Çanakkale Boğazı’nı geçerek gelen dönemin büyük tonajlı gemilerden oluşan bir filo tarafından ciddi bir yardım almıştır.[3] İstanbul fethedildikten sonra Çanakkale Boğazı’ndan geçecek olan bir donanmanın İstanbul’u tehdit etmesini önlemek amacıyla Fatih Sultan Mehmet Boğaz’ın tahkimatını güçlendirme çalışmalarını başlatır.

 Rumeli Yakası’ndaki kaleye Kilitbahir denilmesinin sebebini Piri Reis şöyle anlatır:

Rumeli tarafında olan kaleye “Bahr-ı kilit” dediklerine bais olmuş kim o kale bina olduğu zamanlarda yukarıdan varan kimler icazet-i Rumeli tarafından alurlar imiş onun için Bahr-ı kilit demişler.[4]

Ayrıca kale Boğaz’ın en dar yerine inşa edildiği için “Denizin Kilidi” görünümüne sahip olur. Bu yüzden de kaleye Kilitbahir denildiği bilinmektedir.

Kilitbahir Kalesi (Kilid-ül Bahir)

(Çanakkale Deniz Müzesi Koleksiyonu)

Çimenlik Kalesi (Kale-i Sultaniye) ise, bu isimlerle anılma sebebini Piri Reis’in Kitab-ı Bahriyesi’nde değinilmektedir:

“Merhum Sultan Mehmet Gazi. Fatih ki ona çok rahmet etsin.” Kalelerden Anadolu yakasında olana Kale-i Sultaniye denmesinin sebebi şudur: Sultan Mehmet Oğlu Sultan Mustafa bu kalenin olduğu yere gelip yaptırmasıdır. Rumeli tarafında olan kaleye Kilitbahir demelerinin sebebi ise:  Kale yapıldığı zaman boğazdan geçen gemiler geçiş parasını buraya ödemeleridir. Bu sebeple Rumeli Kalesine Kilitbahir Kalesi denmiştir. Fakat Kalenin önünde büyük gemilerin demirlemeleri ve barınmaları mümkün değildir. Çünkü söz konusu yer çok akıntılı ve derindir. Halbuki Anadolu yakasındaki kalenin iki tarafı geniş ve uygun bir limandır. Bu husus arz edilmiş ve gemilerin icazeti Anadolu tarafından alınmaya başlanmıştır.[5]

Çimenlik Kalesi (Kale-i Sultaniye)

(İÜ. Yazma Eserler Kütüphanesi Abdülhamit Albümünden)

1656 yılında Ceneviz ve Venedik Donanması’nın Çanakkale Boğazı’nı abluka altına almasından dolayı Boğaz’ın girişine karşılıklı olarak kaleler inşa ettirilerek tahkimat güçlendirilmeye çalışılır. IV. Mehmet’in annesi Valide Hatice Turhan Sultan’ın masraflarını karşılamasıyla Boğaz girişinin Rumeli Yakası’na Seddülbahir Kalesi (Kale-i Sultaniye) inşa ettirilir. IV. Mehmet’in masraflarını karşılamasıyla da Anadolu Yakası’na Seddülbahir Kalesi’nin karşısına Kumkale Kalesi (Kale-i Hakaniye) inşa ettirilir. Bu kalelerin yapımına 1657 yılında başlanır ve 1659 yılında tamamlanır. Bu kalelerin yapımıyla birlikte Çanakkale Boğazı’ndaki kale sayısı dörde çıkarılmış olur.

Kumkale Kalesi

1656 yılında Venedikliler, Morto Limanı’ndaki donanmamızı yakarak Limni ve Bozcaada’yı ele geçirirler ve İstanbul’da bir korku ve panik uyandırırlar. Bunun üzerine, Valide Turhan tarafından işbaşına getirilen 75 yaşındaki Köprülü Mehmet Paşa, Sancağı Şerifle İstanbul’dan Gelibolu’ya gelir. Burada hazırladığı bir filo ile 1657’de Çanakkale Boğazı’nda üç gün süren bir deniz savaşı sonunda, topçu Kara Mehmet Ağa’nın Venedik Amirali Mocaniko’nun gemisine attığı bir gülle, Venediklileri yenilgiye uğratır ve boğaz’dan çekilmelerini sağlamış olur. Bu başarıdan sonra Köprülü Mehmet Paşa Bozcaada ve Limni’yi de Venediklilerden geri alarak Boğaz’ı muhasaradan kurtarır. Bu savaşta Boğaz kalelerinin düşman saldırısına karşı yetemediği anlaşıldığından, IV. Mehmet zamanında Boğaz’ın tahkimine başlanır. Mimar Mustafa Ağa ve Frenk Ahmet Paşa’nın yönetimi altında faaliyete geçilerek Rumeli Kıyısı’nda Seddülbahir (veya masrafını Valide Hatice Sultan sağladığı için) Kale-i Sultaniye adı verilen bir kale ile Anadolu Kıyısı’nda Kumkale (veya masrafını Padişah verdiği için) Kale-i Hakaniye denilen bir kale yapılır (1659). Bunların yapılmasında çektiri filosunda bulunan tutsaklar çalıştırılır. Bu kalelere o zamanın en uzun menzilli topları yerleştirilir. Devrinin şairleri övücü şiirler yazar.[7] Bu kalelerden önce Fatih Sultan Mehmet 1462-1464 yılları arasında Çimenlik Kalesi ile Kilitbahir Kalesi’ni inşa ettirmişti. Çanakkale merkeze inşa edilen bu kaleler boğaz savunması için yapılan ilk hattı oluşturmaktaydı. Kumkale ve Seddülbahir Kalesi ile birlikte boğaz savunmasının ikinci hattı da oluşmuştu.

Boğaz tahkimatını güçlendirmek için yapılan Kumkale Kalesi’nin boğaza bakan kale surları II. Abdülhamit tarafından yıktırılacak ve yıkılan yere tabya inşa edilecektir.[8] Bu tabyaya da Kumkale Tabyası denilir.

Kumkale Tabyası

(İÜ. Yazma Eserler Kütüphanesi Abdülhamit Albümünden)

Kumkale Kalesi ile Seddülbahir Kalesi’nin tamamlanmasıyla ablukaya yeltenen herhangi bir düşman filosunun Morto Koyu ya da Karanlıkliman’da yatmaları olanaksız hale gelir. Boğazın tam orta hattını izleyen bir filo kayıpları ve hasarı göze alırsa bu hattı geçebilir ve içeri girebilirdi. Ancak coğrafi konumları ve günün topçuluk teknolojisi dikkate alındığında bu iki kalenin amacı, geçilmez bir hat oluşturmaktan çok, düşman donanmasının Boğaz’a giriş yaparak iç koylarda yatmasına engel olmaktı. Bu açıdan her iki kalenin yeri de dikkatle seçilmiş ve bu kaleler işlevlerini son derece iyi biçimde yerine getirmişlerdi.[9] Nitekim Boğaz’dan giriş yaparak Morto Koyu ve Karanlıkliman’a sığınarak merkez tahkimatı bombardımana tutabilmek mümkündür. 25 Şubat 1915 tarihinde bu tahkimatlar susturulduktan sonra Müttefik Donanma gemilerinin Morto Koyu ve Karanlıkliman’a sığınarak merkez tahkimatları bombardıman etmeye çalışmaları üzerine de bu gemilerin bu işi rahatlıkla yapamamaları için Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı Dardanos-Soğanlıdere ile Giriş tahkimatları arasına obüs bataryaları yerleştirir.

18 Mart 1915 günü gerçekleşen Büyük Boğaz Muharebesi’nde de Müttefik savaş gemileri özellikle Karanlıkliman Bölgesi’nden merkez tahkimatları bombardıman etmeye çalışır ve bu hat arasına karşılıklı olarak yerleştirilen obüs bataryaları da gemilerin atışlarına engel olmaya çalışır. Seyyar toplardan oluşan bu bataryalar yer değiştirdiği için de o gün savaş gemilerini sürekli rahatsız ederek sabit bir noktadan merkez tahkimatlara yapacakları atışlara engel olurlar.

XVIII. yüzyılın ortalarına gelindiğinde teknoloji şartlarının değişmesiyle birlikte bazı kale tahkimatlarının savunmada yetersiz oldukları gün yüzüne çıkar. Bu yüzden bu kalelerin yerini özellikle tabyalar almaya başlar. Tabyaların daha az hedef teşkil etmesi önemini bir derece daha arttırmıştır.

Çanakkale Boğazı’na tabyaların inşa edilmesi III. Mustafa döneminde başlar. Özellikle bu dönemde İstanbul’da olan Baron de Tott, Çanakkale’ye gönderilecek ve yapacağı incelemelerin ardından gerekli yerlere tabyalar inşa edecektir.

Bu dönemde Baron de Tott’un yapmış olduğu çalışmalara bakacak olursak:[10] XVIII. yüzyıldaki Türk topçuluğuna katkılarda bulunan Baron de Tott 1755’te Fransa elçiliği mensubu olarak İstanbul’a geldiğinde, Osmanlı tahtında Sultan III. Osman bulunuyordu. Sultan III. Osman ölünce yerine III. Mustafa padişah olur.

Sultan III. Mustafa, Avrupa devletleri biçiminde ıslahata taraftar olup, bunu içtenlikle istemekteydi; bu sırada Fransa Kralı tarafından bazı askeri düzenlemeler yapmak üzere Türkiye’ye gönderilmiş olan ve Osmanlı belgelerinde “Tot Beyzade” denilen Baron de Tott’un çabalarıyla topçulukta bazı ıslahat yapılır.

1770’te bir Rus filosunu Ege Denizi’ne gönderen Çariçe II. Katerina, Mora’daki Maynot Rumlarını ayaklandırmaya çalışır. Bu isyan önce genişler, daha sonra Türk ordusunun üstünlüğüyle bastırılır. Ancak Çeşme Limanı’nda bulunan Türk donanması bir baskınla yok edilince, Ege’de deniz egemenliği Türklerin elinden çıkar. Bu dönemde Baron de Tott zamanın padişahı tarafından Çanakkale Boğazı’nın tahkimi ve yeni tabyalar yapılması amacıyla, Fransa Elçisi’nin izniyle Çanakkale’ye gönderilir.

Baron de Tott, Çanakkale Boğazı’na giderek hisarları inceler. O, anılarında menzilleri yetersiz, taş gülleler atan tunç toplardan, Çeşme faciasından kurtulan gemilerin toplarından yararlanarak boğaz bataryalarının pekiştirilmesinden, düşman filosunun Boğaz’a girmekten çekinmesine kadar birçok bilgiler verir. Tott’a göre Çanakkale istihkamlarıyla, oradaki topçuların durumu da pek ümit vermiyordu:

“İlk işim hisarların durumunu incelemek oldu; fakat maddi durumda olduğu kadar manevi durumda da hayır olmadığını anlamak için hisarları savunan askerlere bakmak yeterliydi. Dehşet havası zihinleri öylesine kaplamıştı ki, ilk top atışında bataryaların terk edileceğinden bahsediliyordu.”[11]

Baron de Tott yapmış olduğu incelemelerin ardından ilk olarak Namazgah Tabyası’nı inşa etmeye başlar. Baron de Tott, 18. Yüzyılda Türkler adlı eserinde Namazgah Tabyası’nın yapılmasıyla ilgili şunları söyler:

“Birinci ve ikinci hisarların arasındaki burna yerleştirilen bir batarya ile tam karşı kıyıya konacak ikinci bir bataryanın atış menzilleri çaprazlama olarak ve Türkler boğazı aşmaya çalışacak filoların öncü ve artçılarını rahatlıkla topa tutabileceklerdi, düşman bordalarından top ateşi açarken mecburen akıntı yönüne dik gelecek ve şiddetle zorlanacaktı. Daha az önemli olmayan başka bir sebep de bu savunma tedbirini almamı sağladı. Bu bataryalar birinci ve ikinci hisarlar arasındaki tabii limana hakim olup sürekli olarak Çanakkale’ye kadar atış imkanı sağlıyordu; sırf İstanbul’u korumak isteyen Türkler bu tedbirin yeterli olduğunu ileri sürüyorlardı.”[12]

Boğaz’ın ilk fedaisi Namazgah Tabyası[13]

Baron de Tott’un burada bahsettiği “birinci ve ikinci hisarlar”’dan birinci hisar Seddülbahir Kalesi, ikinci hisar ise Kilitbahir Kalesi’dir. İki kalenin arasındaki burun olarak da Namazgah Tabyası’nın olduğu burunu kastetmektedir. Yine burada “tam karşıya konacak ikinci bir batarya” diye Çimenlik Kalesi ile Sarıçay (Semos) arasına inşa ettiği fakat günümüzde tabyadan bir eser kalmayan Anadolu De Tott Tabyası’dır.

Anadolu De Tott Tabyası

(İÜ. Yazma Eserler Kütüphanesi Abdülhamit Albümünden)

Tabya, boğaz tahkimatını güçlendirmek için inşa edilir. Stratejik açıdan boğazın en dar, akıntının en fazla ve boğazın en derin noktasına inşa edilerek önemli bir konuma sahip olmaktadır. Namazgah Tabyası’nın ardından Çanakkale Boğazı’na Baron de Tott tarafından Değirmenburnu Tabyası, Anadolu de Tott Tabyası ve Rumeli de Tott Tabyası inşa edilir. Böylece kale tahkimatlarına tabyalar ilave edilerek Boğaz tahkimatı güçlendirilmeye çalışılmış olunur.

Değirmenburnu Tabyası

(İÜ. Yazma Eserler Kütüphanesi Abdülhamit Albümünden)

1807 yılında 14 parçadan ibaret olan bir İngiliz Donanması Kepez Limanı’nda demirler. Boğazı geçmek için bir fırsat ve uygun bir Lodos rüzgarı bekler. Amiral Duckvord’un kumandası altında bulunan bu donanma, 17-18 Şubat Çarşamba günü bir Kurban Bayramı’nda, elverişli bir lodostan faydalanarak Çanakkale’yi geçmeye başlar. Kurban Bayramı namazı için askere izin verilmişti. Tabyalarda düşmana ateş açacak kadar asker yoktu. Pek az sayıda bulunan askerlerimiz biraz ateş edebildilerse de bu yetersiz ateş karşısında İngiliz Donanması rahat rahat Boğaz’dan geçer. Kaptan Tömbek Zade İbrahim Ağa’nın kumandasında bulunan bir gemimiz, İngiliz Donanması’na olanca gücü ile karşı koyduktan sonra, bu kara haberi götürmek üzere pupa yelken hareket eder. Bu haber İstanbul’a ulaşınca, Padişah ve İstanbul halkı heyecan içinde kalır. İngiliz Donanması’na karşı koymak için hazırlıklara başlanır. Padişah III. Selim, halk arasında dolaşarak savunma tertiplerini aldırırken, beri yandan da İngiliz Donanması’nın Çanakkale’den geri dönüşünü hesaba katarak, Boğaz’ın tahkimi için yeniden emirler verir. Hükümet, İstanbul’un savunma tertipleri için vakit kazanmak maksadıyla, İngilizlerle görüşmeye başlar. Üsküdar’dan Maltepe’ye, Sarayburnu’ndan Baruthane’ye kadar bütün Marmara kıyılarına 2500’den fazla toplar yerleştirilir. İngilizler İstanbul ve Çanakkale’de tertipler alındığını, yaptıkları tehdidin sökmeyeceğini anlayınca, adalar önüne vardıklarının onuncu günü, Çanakkale’ye doğru yelken açarlar. İngiliz Donanması’nın Boğaz’dan çıkışı, girişi kadar kolay olmaz. Bu sefer Türk topçuları, ödevlerini kahramanca ve çok iyi başarırlar. Donanmanın gemilerine mermi isabetleri olur. Hele Çamburnu Kalesi’nin açtığı ateş ve yağdırdığı gülleler İngiliz gemilerinde büyük zararlar yapar. Çok büyük güçlükler içinde kendilerini bu kaleden kurtaran ve yaralanan gemiler onarılmak üzere Bozcaada’ya sığınırlar. İngiliz filosu zorluklar ve tehlikeler içinde Boğaz’dan kurtulduktan sonra, bir İngiliz Subayı intibalarını şöyle anlatır:“Çok şükür bu belalı Boğaz’dan çıkabildik. Doğrusu ucuz kurtulduk…)” der. Bozcaada’ya dönen İngiliz Filosu’nun amiral gemisi bile epeyce zarara uğramıştı. İngilizler çok üzülürler. Çanakkale’den çıkarken rastladığı Rus Amirali’nin yeniden saldırış teklifine İngiliz Amirali şu cevabı verir: “İngilizlerin başaramadıkları yerde başkaları da başarı gösteremez.”[14] 19 Şubat 1807 tarihinin yıldönümü olan 19 Şubat 1915 tarihinde Çanakkale Boğazı’na ilk fiili saldırılarını gerçekleştirirler. İngiliz Donanması 1807’de Çanakkale Boğazı’ndan rahatlıkla geçtiklerini düşünerek 18 Mart 1915 tarihinde de yine rahatlıkla geçebileceklerini düşünürler. Nitekim 18 Mart 1915 günü, 1807 yılında gördükleri zararın kat be kat fazlasını görerek ve büyük bir prestij kaybı yaşayarak geldikleri gibi gideceklerdir.

1807 yılında Sultan III. Selim döneminde, yapılacak işleri düzenlemek üzere Fransız Mühendis Juchercau de Saint Denys getirtilir. Adı geçen kişinin önermesi üzerine Bigalı Kalesi, Nara Kalesi, Çamburnu Kalesi ve Köseburnu Kalesi’nin yapımına başlanır.[15] Bu kalelerin yapılmasıyla birlikte Çanakkale Boğazı’nda Osmanlı padişahlarının yaptırdığı sekiz kale Boğaz’ın savunmasında yerlerini almış olur. Özellikle bu yıllardan sonra kalelere ilaveten Baron de Tott’un yaptırdığı tabyalara ilave tabyalar yapılmaya başlanacaktır.

Nara Kalesi[16]

Köseburnu Kalesi

(İÜ. Yazma Eserler Kütüphanesi Abdülhamit Albümünden)

Bigalı Kalesi

(İÜ. Yazma Eserler Kütüphanesi Abdülhamit Albümünden)

Çanakkale Boğazı’na kale ve tabyaların inşası için bazı padişahlar döneminde getirtilen mühendislerle tahkimat güçlendirilmiştir. Bu tür çalışmalar XIX. Yüzyıla kadar devam etmiştir. Yine bu dönemde Osmanlı tahtında IV. Mustafa’dan sonra dirayetli bir yönetim sürdüren II. Mahmut, 1826’da Yeniçeri Ocağı’nı kaldırıp Asakir-i Mansure-i Muhammediye adıyla yeni bir ordunun kuruluş dönemini başlatır. Bu yıllarda Osmanlı ordusu Avrupalı birçok subayların öğretmenlik ve danışmanlık yapmalarına ihtiyaç duyar. Prusya’dan gelen ilk öncü subaylar arasında, Helmuth von Moltke de vardı. Moltke’nin Osmanlı Devleti’nde danışmanlık yaptığı sıralarda, Çanakkale Boğazı’na ve kıyılarına ait inceleme ve düzenleme görevi de vardı. O, anılarında 1836 yılı Çanakkale’sini şöyle anlatır:

“Çanakkale Boğazı’nın giriş yerinde, Türklerin eskilerin örneğinde yapmış oldukları yeni kaleler vardır. Avrupa yakasında olanı Seddülbahir (denizi kapayan hisar) Asya yakasındaki de Kumkale adını taşır. Boğaz’ın ağzındaki açıklık hemen hemen bir buçuk coğrafi mili bulur. Bu hisarlara sadece düşman donanmalarını yaklaştığını haber verecek, aynı zamanda Boğaz’ın iç kısmında demir atmalarını önleyecek ön karakollar gözüyle bakılabilir. Asıl savunma iki mil daha yukarıda başlar ve Çanakkale ile Nağra arasındaki takriben bir millik alana yerleştirilen bataryalara dayanır. Sultani Hisar ile Kilidülbahir (deniz kilidi) arasında Boğaz darlaşır, açıklığı 1.936 ayağa iner. Bu gayet sağlam yapılmış kalelerin ve yan yana yerleştirilmiş büyük bataryaların gülleleri bir kıyıdan ötekine erişir. Nağra’da Boğaz’ın genişliği 2.833 adıma çıkar.”[17]

XX. yüzyılın başlarına gelindiğinde Çanakkale Boğazı’nın karşılıklı kıyılarına Padişah Abdülaziz ve Padişah II. Abdülhamit dönemlerinde tabyalar inşa edildiğini görmekteyiz. Fakat her geçen zaman da daha önce yapılmış olan tahkimatlar dönemin şartlarına ayak uyduramamaya başlar. Bu yüzden eski tahkimatlar üzerinde de yeni restoreler edilmeye ve bunlara ilave istihkamlar yapılmaya devam edilir. I. Dünya Savaşı başladığında Çanakkale Boğazı’ndaki tahkimatların durumunu Carl Muhlman şu şekilde anlatmaktadır.

“Çanakkale Boğazları eskiden beri tahkim edilmişti, ama bu tahkimat tekniğinin ilerlemesine ayak uyduramamıştı. Tahkimatın ağırlık noktası, Çanakkale boğazlarının bir filo taarruzuna karşı savunulmasıydı. Esas itibariyle Çanakkale’nin her iki kıyısında ve sahil tabyalarında sahil bataryaları söz konusuydu ki, onların ateş etkisi sadece Ege Denizi yönündeydi. Engeli aşacak olan bir filo, tabyaları arkadan ateş altına alabilecekti; karadan bir saldırıya karşı bu savunma tesisleri büsbütün savunmasız durumdaydı. Kara saldırılarının savuşturulması için kara tahkimatı sadece Bolayır’da mevcuttu. Buradaki üç tabya ve ara tabyalarından bir miktarı, bu dar mahalle yarımadayı Doğu’dan gelecek olan bir saldırıya karşı kilitleyebilecekti. Tabyalar ve içindeki toplar eskimişti; buna rağmen 1912 yazındaki Bulgar saldırısı durdurulmuştu. Düşman çıkarmalarına karşı sahillerde daha başka tahkimat tesisleri mevcut değildi.”[18]

Çanakkale Boğazı’na inşa edilen tabyalar

Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı’nın yoğun gayretleri neticesinde Boğaz’daki tabyaların düzenlenme çalışmalarına hız verilir. Boğaz’ın girişinden Nara Burnu hizalarına kadar bütün tabyalara toplar yerleştirilir ve yeni bataryalar oluşturulur. Boğaz’a döşenen mayınlar, kıyıdaki bataryalar ve projektörler ile mania ağlarının kurulmasıyla birlikte Boğaz’ın kontrolü bir nevi olsun sağlanmış olur. Müstahkem Mevki artık yapılabilecek her hangi bir saldırı için beklemeye koyulur.


[1] M. Orhan BAYRAK, Çanakkale Savaşları, Bir Harf Yayınları, İstanbul, Şubat 2005, s. 15-16-17.

[2] Selahaddin ADİL, Harb-i Umumide Çanakkale Muharebat-ı Bahriyesi, Erkan-ı Harbiye Mektebi Külliyatı Sayı:3, Erkan-ı Harbiye Mektebi Matbaası, İstanbul, 28 Şubat 1920, s. 2.

[3] İbrahim Başak DAĞGÜLÜ, 15-18. Yüzyıllarda Çanakkale Boğazı’nı Koruyan Büyük Askeri Yapılar ve Bataryaları, YTÜ Mimarlık Fakültesi E-Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, 2007, 22-43, s. 24.

[4] Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Çanakkale Bölgesi’nde Osmanlılar Döneminde Yapılan Kale ve Tabyalar, 1994, s. 17.

[5] www.eceabat.bel.tr/uploads/EceabatTarihcesi.pdf

[6] http://www.ww1photos.com/gallipoli

[7] Şemsettin ÇAMOĞLU, Çanakkale Boğazı ve Savaşları, Eski Muharipler Cemiyeti Çanakkale Şubesi Yayınlarından No:2, Kutulmuş Matbaası, İstanbul, 1962, s. 191.

[8] Çanakkale 1915, Ankara: T. C. Milli Savunma Bakanlığı Yayınları, 1. Baskı, 1999, s. 112.

[9] İbrahim Başak DAĞGÜLÜ, a.g.m., s. 32.

[10] Muzaffer ERENDİL, Topçuluk Tarihi, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1988, s. 93-96.

[11] Muzaffer ERENDİL, a.g.e., s. 95-96.

[12] Baron De TOTT, 18. Yüzyılda Türkler, 1001 Temel Eser Tercüman, Kervan Kitapçılık, Amsterdam 1784, s. 259.

[13] http://www.gallipolibattlefieldstours.com/gallipoli-tours

[14] Şemsettin ÇAMOĞLU, a.g.e., s. 195-197.

[15] Gürsel AKINGÜÇ, Tarih Süreci İçinde Çanakkale Muharebeleri ve Muharebe Alanları, Ajans 2023 Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Nisan 2011, s. 226.

[16] http://www.flickr.com/photos/39631091@N03/3823247720/in/photostream/lightbox/

[17] Muzaffer ERENDİL, a.g.e., s. 108.

[18] Carl MUHLMANN, Çanakkale Savaşı, Bir Alman Subayın Anıları, 8. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul, 2006, s. 43.

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.